Diyabetes Mellitus, yani şeker hastalığı, çocukluk çağında en sık görülen kronik hastalıklardan biridir ve son yıllarda görülme sıklığı giderek artmaktadır. Bu dönemde en yaygın görülen Tip 1 Diyabettir ve pankreasta yapılan insülin hormonunun eksikliği sonucu ortaya çıkar. Kesin sebebi bilinmemekle birlikte genetik ve çeşitli çevresel faktörler hastalığın gelişiminde rol oynar.
Son yıllarda obezitenin giderek artması nedeniyle erişkin dönemde görülen Tip 2 Diyabet de çocukluk çağında giderek artan sıklıkta görülmeye başlamıştır. Bu tip diyabette ise insülin hormonuna karşı direnç vardır. Mekanizmaları farklı olsa da metabolik sonuç her ikisinde de aynıdır. Kandaki şeker (glukoz) enerji üretiminde kullanılmak üzere hücre içine giremez ve kanda glukoz seviyesi yükselir.
Hastalar başlıca ağız kuruluğu, susama hissi, sık ve çok idrar yapma, yorgunluk ve halsizlik, sık acıkma, istemsiz zayıflama, bulanık görme ve özellikle ayaklarda -bazen de ellerde- hissizlik, uyuşma ve karıncalanma şikayetleri ile gelirler. Belirtiler o kadar hızlı ilerler ki, bazı hastalar diyabet tanısı konulmadan önce önemli bir şikayetleri olmadığını ifade eder. Bazı hastalar ise, ancak kan şekeri çok yükselip “diyabetik ketoasidoz” denilen tablo geliştiğinde derin ve hızlı nefes alıp verme, cilt ve ağız kuruluğu, yüzde kızarıklık, nefeste kötü koku, bulantı, kusma, sık idrar yapma, mide veya karın ağrısı, şuur bulanıklığı ve şuur kaybı gibi belirtilerle hastaneye başvurabilirler.
Diyabet açısından kuşkulu şikayetleri olan bir çocukta günün herhangi bir saatinde ölçülen kan glukozunun 200 mg/dl veya üzerinde saptanması, açlık kan şekerinin 126 mg/dL veya daha yüksek bulunması, HbA1c düzeyinin % 6,5 ve üzerinde tespit edilmesi diyabet tanısı koydurur.
Diyabet tanısı alan çocuklar, başta çocuk endokrin uzmanı olmak üzere diyabet hemşiresi,
deneyimli bir diyetisyen ve mümkünse bir sosyal hizmet uzmanının da yer aldığı bir ekip tarafından izlenmelidir. İnsülin hormonu çok az üretildiği veya hiç üretilmediği için tip 1 diyabetli bireyler ömür boyu insülin hormonunu dışarıdan (enjeksiyon yoluyla) almak zorundandırlar. Ayrıca iyi bir diyet ve egzersiz programı ile yaşam tarzı düzenlenmelidir.
İyi tedavi edilmeyen hastalarda kanda şeker seviyesinin uzun süreli olarak yüksek olması (hiperglisemi) diyabet sorunlarına yol açar. Hiperglisemi kalp ve kan damarlarını bozarak göz, sinir ve böbrek hasarlarına, kalp krizi ve inmeye neden olabilir. Bu sebeple kan şekerinin olabildiğince normale yakın seviyelerde tutulması bu komplikasyonlarla karşılaşma riskini azaltır.
DİYABETİK NEFROPATİ (BÖBREK HASARI)
Milyonlarca ince kılcal damar yumağı içeren böbrekler diyabetli hastalarda zaman içinde hasar görebilir. Diyabet tanısından 15 ile 25 yıl kadar sonra hastaların %15-20 ‘sinde diyabetik nefropati gelişmektedir. Bu hastaların %15-20 kadarı ise 10 yıl içinde ilerleyici böbrek hasarı geliştirip diyaliz veya böbrek nakli gerektiren son dönem böbrek yetmezliğine ilerleyebilir.
Diyabetik nefropatinin ilk belirtisi olarak, idrarla atılan albumin miktarı artmaya başlar. İdrarda albumin artışı, “mikroalbuminüri” testi ile anlaşılabilir. Mikroalbuminüri, en güvenilir biçimde 24 saat boyunca biriktirilen idrarda araştırılabilir. İdrarda albumin atılımının en az 2 veya 3 sefer 30-300 mg / gün olması mikroalbuminüri olarak tanımlanır. Ayrıca herhangi bir zamandaki spot idrarda bakılan albumin /kreatinin oranının 30-300 mg/g olması da mikroalbuminemi olarak değerlendirilir.
Diyabet tanısı konulduğunda hastaların 1/3 – 1/2 ‘sinde böbrekler hafif büyümüştür ve fazla miktarda idrar süzer. Bu dönemde geçici bir mikroalbuminüri görülebilir, ancak henüz böbreklerde kalıcı bir hasar olmadığından kan şekeri kontrol altına alınabilirse, böbreklerdeki değişiklikler geriye döner veya en azından ilerlemesi yavaşlar.
Diyabet tanısını izleyen 2-5 yıllık sessiz bir dönem boyunca böbreklerde yavaş yavaş bazı kalıcı değişiklikler olmaya başlar ve 7-10 yıl sonra hastaların 1/3’ünde mikroalbuminüri gelişir. Hastaların % 15-20 ‘sinde ise tanıdan yaklaşık 15-25 yıl sonra aşikar nefropati gelişir ve idrarla protein atılımı hızla artar. Böbrek işlevleri giderek bozulur, kan basıncı yükselebilir. Bu dönemde retinopati gibi diğer komplikasyonlar da görülebilir. Yeterli koruyucu önlemler alınmazsa 5-10 yıl içinde hastalar son dönem böbrek yetmezliğine girer ve diyaliz veya renal transplantasyon olmadan yaşama şanslarını yitirirler.
Diyabetik nefropatinin gelişmesinde ve ilerlemesinde bazı risk faktörleri etkilidir. Bunların en önemlileri kan şekeri kontrol düzeyi, diyabet süresi, püberte, hastalığın başlangıç yaşı, kan basıncı yüksekliği, hiperlipidemi, ailede diyabet komplikasyonu olması ve genetik faktörlerdir. Bu risk faktörlerinin bazılarını ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ancak iyi bir kan şekeri kontrolü ve kan basıncının düzenlenmesi en önemli koruyucu önlemlerdir. Ayrıca diyabetik nefropatinin erken tanınması başarılı bir önleme tedavisinin düzenlenmesi için gereklidir. Bu amaçla 5 yılı geçen tüm tip1 DM’li olgular, aşikar diyabetik nefropatinin habercisi olması ve saptanabilen en erken diyabetik nefropati bulgusu olması nedeniyle mikroalbuminuri yönünden yıllık olarak taranmalıdır.
Sonuç olarak diyabet son yıllarda giderek artmış ve çocukluk çağının da önemli bir sorunu haline gelmiştir. Erken ve uygun takip ve tedavi edilmediği takdirde ileriki yaşlarda başta diyabetik nefropati olmak üzere hayatı tehdit eden ve yaşam kalitesini bozan çok ciddi komplikasyonlara yol açmaktadır. Bu nedenle diyabet belirtilerinin aileler tarafından iyi bilinmesi, şüpheli durumlarda gerekli tetkiklerin yapılarak erken tedavinin başlanması çok önemlidir. Diyabet tanısı alan çocukların ise deneyimli bir ekip tarafından çok yakın takip edilmesi, kan şekeri düzeylerinin ve kan basıncının normal sınırlarda tutulması, iyi bir diyet ve egzersiz programıyla yaşam tarzının düzenlenmesi gerekmektedir. Bu önlemler alındığında ve düzenli aralarla gerekli tetkikler yapıldığında diyabetik nefropatinin yol açtığı son dönem böbrek yetmezliği önlenebilecektir.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
-Diyabetes Mellitus, çocukluk çağının da önemli bir hastalığıdır.
-Aşırı susama, sık idrara gitme, zayıflama, bulanık görme, el ve ayaklarda uyuşma çocuklarda diyabet belirtisi olabilir.
– Erken ve iyi tedavi edilmeyen hastalarda son dönem böbrek yetmezliğine kadar ilerleyebilen diyabetik nefropati gelişebilir.
-İyi bir kan şekeri ve kan basıncı kontrolü ile ciddi komplikasyonlar önlenebilir.